Kurdistaninnartaneleri
  Asli Aydintasbas
 

Paris cenazelerinde ‘Habur Sendromu’

 

Paris’te öldürülen 3 PKK’lının cenazesi perşembe günü Diyarbakır’da. Hükümet, cenaze töreninin yeni bir “Habur Sendromu” yaratmasından çekiniyor. BDP’li Nazmi Gür ise “Habur’la kıyaslamak yanlış. Bu arkadaşlarımız katledildi. Biz Kürt halkına tepki vermeyin, cenazeye gelmeyin diyemeyiz. Kamuoyu ve hükümet bizi anlasın” dedi


Teslim olan PKK’lıların Habur’dan girişi
tepkiye neden olmuştu.

Paris’te hafta başında 3 PKK’lı kadına yönelik tüyler ürpertici suikast, İmralı’da başlayan barış sürecini ‘baltalamış’  olmasa da, siyaseti şimdiden ‘gerdi.’ Allah’tan Türk siyasetinin en değişmez geleneği olan ”karşılıklı suçlama yarışı” henüz devreye girmiş değil. Ancak ortalık, tam de katillerin arzuladığı gibi, toz duman. Siyasiler, Paris cinayetinin pratik sonuçlarını ve sürece etkisini henüz kestirebilmiş sayılmaz.
Başbakan Tayyip Erdoğan, saldırının İmralı sürecine yönelik bir adım olduğunu teslim etse de, hafta sonu yaptığı konuşmalarda hem PKK, hem de Fidan Doğan’ı tanıdığını itiraf eden FransaCumhurbaşkanı François Hollande’a  yönelik tepkisini dile getirmeden edemedi. (Oysa yeni Fransız lider, Suriye konusunda Türkiye ile birlikte çalışmak isteyen ve Sarkozy döneminin nahoşluklarını geride bırakmak isteyen biri. Birkaç ay içinde Türkiye’yi ziyaret etmesi söz konusuolabilir.)
CHP, Paris cinayeti konusunda sessiz. Hatta sessiz olmanın da ötesinde, Genel Merkez’den partiye ‘Hiçbir şey söylemeyin’ talimatı var.  
BDP ise, bu saldırıdan travmatize olmuş durumda; ancak tam olarak kime öfkeleneceğine karar vermiş değil. Sakine Cansız, başta Gültan Kışanak ve Aysel Tuğluk olmak üzere BDP içindeki birçok kadın vekilin bizzat tanıdığı veya idolleştirdiği bir isimdi. BDP’liler, saldırının hemen ardından “PKK içi hesaplaşma olabilir” tezini ortaya atan Hüseyin Çelik’e büyük tepki gösterdi, ancak ondan sonraki günlerde, ‘süreci zedelememe’ adına öfkelerini dizginledi. Hükümeti ya da Türkiye’yi doğrudan hedef alan açıklamalardan kaçınıyorlar.  
Dün konuştuğum BDP’nin dış ilişkilerden sorumlu milletvekili Nazmi Gür, “Biz çok dikkatli bir dil kullanıyoruz. Medyada İsrail’den tutun da İran ya da Fransa’ya kadar her türlü spekülasyon yapılıyor ama bizler komplolara dayanarak fikir beyan edemeyiz. Dün Kürtler olarak Paris’te tepki ve taleplerimizi net bir şekilde ilettik. Umarım Fransa da Kürt halkının bu talebini duyar...” dedi.




Sakine Cansız

Habur sendromu korkusu
BDP’nin sessizliği ve siyasi ithamlardan kaçınması, müzakere sürecinin selameti açısından doğru politika. Ancak Ankara’nın ‘serinkanlı’ karşılaması gereken bir başka unsur da, Paris’te öldürülen 3 kadının cenazesi. Her 3 aile de cenazelerin Türkiye’ye gelmesini istiyor ve nakil işlemleri için Türkiye elçiliğine resmi başvuru bugün yapılacak. Cenazeler muhtemelen çarşamba veya perşembe günü gelecek ve ertesi gün 3 kadın için Diyarbakır’da ortak bir cenaze töreni olacak.
İşte bu noktada, hükümet gergin. Medya fazla yer vermese de, PKK’lıların cenazeleri, genelde Öcalan posterleri ve Kürtçe atılan ‘Şehitler ölmez’ sloganlarıyla duygusal dozu anlar. (Anladığım kadarıyla, Başbakan Erdoğan da bu yüzden Ak Partili vekillere geçen ay vefat eden Şerafettin Elçi’nin cenazesine gidilmemesi talimatı vermiş.) Bu kez Sakine Cansız gibi PKK kurucularından biri söz konusu olunca, Öcalan vurgusu ve kitlesel desteğin çok daha büyük olması bekleniyor. Hükümetin derdi, bu görüntülerin yeni bir Habur Sendromu’na dönüşmesi. Ya Diyarbakır’da yüz binlerce kişinin Öcalan posterleriyle yürüyüş yapması, Türkiye’nin Batı’sında yeni İmralı sürecine yönelik bir tepki dalgası yaratırsa?
Paris’ten dönen Nazmi Gür, dün aradığımda, “Habur’la karşılaştırmak çok yanlış. Habur’dainsanlar canlı ve barış amacıyla geldiler. Bu arkadaşlar katledildiler. Halkımızın cenazelere olan ilgisi, inançlarımız ve geleneklerimiz açısından gereken ritüeller yerine gelecek. Memleketlerine uğurlanacaklar” dedi.  


Nazmi Gür

Hükümet cephesinden cenazelerle ilgili bir telkin gelip gelmediğini sordum. “Hükümetten böyle bir talep geleceğini düşünmek istemiyorum. Vahim olur. Kürt halkına bu 3 evladı için, aman tepki göstermeyin, kitleselleşmeyin demeye hakkımız yok. Bizim açımızdan kabul edilir bir durum değil. Bu arkadaşlarımız katledilmiştir. Diyarbakır halkı evlatlarını geride bırakmaz, nasıl karşılayacağını bilir. Kamuoyunun, hükümetin bizi anlamasını ve inançlarımıza ve ritüellere saygı göstermesini bekleriz.”
Aslında ortada karanlık bir suikast varken “Eyvah cenazeler nasıl olacak?” diye bir vehme kapılmak gerçekten gereksiz. Diyarbakır şu zamana kadar birçok kitlesel eylem ve cenazeye tanık oldu. En son Şerafettin Elçi’nin cenazesinde de on binler yürüdü, Öcalan posteri açıldı, ancak medya büyük ölçüde TBMM’deki tören ve Elçi’nin şiddet karşıtı siyasi tavrına odaklandı. Bu kez de merkez medya, ‘barış dilini’ öne çıkaracak, Öcalan posterleri yerine Kürtlerin çözüme olan açlığına odaklanacaktır. Umuyorum ki...

‘İç hesaplaşma’ ihtimali neden zayıf?

Hem devlette hem de Kürt hareketi içinde PKK’yı yakın tanıyan uzmanlar, eldeki verilerle Paris cinayetlerinin ‘PKK içi hesaplaşma’ olma ihtimalini kuşkuyla karşılıyor. Neden?
* Örgüt, daha önce ‘infaz’ eylemleri gerçekleştirdi. Ancak bunları hiçbir zaman reddetmedi, tam tersine, duyurdu.
* Bu infazların hiçbiri bir Batı başkentinde ve Avrupalıları da kızdıracak ölçüde yüksek profilli cinayet olarak gerçekleşmedi.
* PKK tabanı, 3 kadının öldürülmesine çok tepkili. Karar örgüt tarafından verilmiş olsa, içerideki bir kesimi güçlendirmek yerine Kandil’e yönelik devasa bir infial yaratır.
* Örgüt içinde bir kanat İmralı sürecini sabote etmek istese, yapabileceği farklı manevralar var. Örneğin kamuoyunda infial yaratacak bir şehir saldırısı ya da şehit haberleri.
* Paris’te öldürülen Sakine Cansız, iddia edildiği gibi PKK’nın kasası değil. Öcalan’la ters düşmüş bir isim de değil. Son yıllarda karar verme mekanizmalarında değil kadın hareketi içinde. Öldürülmesinin pratikte bir amacı yok.

 
   
 
kurdistaninnartaneleri.de.tl